Farklılıkların Toplumsal Düzeyde Karşılıklarını Bilmek Gerekiyor, Güneş Daşlı ile Söyleşi
Kurumunuzun alandaki çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?
DEMOS Araştırma Merkezi olarak barış çalışmaları alanında çalışıyoruz. Ancak barışı geniş kapsamlı bir şekilde ele alıyoruz. Barış mücadelesi ya da barış inşasını, her türlü şiddetle, örneğin mültecilere, lgbtilere yönelik şiddetle mücadeleyi de içerebilecek, bir arada yaşamı sağlayacak geniş bir çerçeve olarak düşünüyoruz.
Buna paralel olarak, özellikle hafıza, geçiş dönem adaleti, toplumsal cinsiyet ve barış konularına odaklanmaktayız. Şu ana kadar daha çok araştırma projeleri gerçekleştirdik, örneğin en son Kolombiya deneyimini araştırdık. Bu araştırmalarda özellikle sivil toplum örgütlerinin, bireylerin bu süreçlere katılımını gözetiyoruz. Raporlar üretip, farklı illerde paylaşıyoruz. Güncel çalışmalarımızda odaklandığımız üç ayak var: onarım (hukuki, manevi), hafızalaştırma (hikayelere odaklanacağız daha çok), farklı arka planda olan grupların bir arada yaşamaya dair algıları. Saha araştırması yanı sıra çeşitlik hedeflediğimiz alternatif bilgi üretimi için çeşitli konularda kitap çalışmaları yürütüyoruz.
“Çokkültürlülük” kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Farklı sosyal, politik ve kültürel arkaplanlardan gelen insanların bir arada olabilmesi. Bir yerin, bir örgütün çok kültürlü olmasından bahsettiğimiz zaman farklı dinden, cinsiyetten, etnisiteden gelen insanların bir arada yaşayabilmesi ve koşulların da buna hazırlanmasını ifade ediyor genel olarak. Kültür kısmı inanılmaz kapsamlı bir şey, her türlü farklılığı kapsıyor olabilir.
“Bir arada yaşam” sizin için ne ifade ediyor?
Özellikle farklı toplumlara, kültürlere göre değişen ama benim için minimum kişilerin/grupların birbirlerine saygı duyacağı bir ortam. İlla iç içe geçme ya da empati olması şart değil– bazen gruplar hiç alışveriş yapmayabilir, ama yan yana en azından bir arada durabilmeyi hedefleyebilirler.
Farklı kimliklerin bir arada yaşamasının önündeki engeller neler? Nasıl temel sorunlar var? Bu engelleri kategorize etmeniz mümkün olur mu? (Politika bazlı, söyleme dair vs.)
Kültür ve geleneğe bağlı çatışmalar bazen engel olabilir. Her zaman fiziksel şiddet içermese de, ki onun örnekleri de var, ayrımcılık olabilir. Türkiye bağlamında ön kabuller, siyaset, milliyetçilik; Avrupa’da göçmen düşmanlığı gibi farklı faktörler ve tüm bunlara ek olarak sınıfsal faktörler etken olabilir. Bunların hepsi çok büyük engeller. Aşılması çok kolay değil, grupların dinamiklerini iyi anlamak gerekiyor. Üstten bakarak bazı etkinliklere, aksiyonlara girilmesi her zaman çok iyi olmayabiliyor. Affetme, bağışlama, empatinin bir arada yaşam için bir ön koşul olduğu söylenir – bunun da kalıplaşmış bir yargı olduğunu düşünüyorum. Belki önce affetme, bağışlamayla değil – yan yana durmayla başlanabilir. Çok az kişinin, başta birkaç kişinin yan yana durması bile yeterli olabilir. Bir grubun, hemen diğer bir grupla yan yana gelmesi beklenir çoğu zaman. Bağlam önemli, kültürel farklılıklar, grupların dinamikleri iyi incelemeli diye düşünüyorum. Çok kültürlülüğü bu yüzden pek anlayamıyorum, oldukça geniş bir tanım – aralarında çatışma olan iki grup örneğin evlilik gibi geleneksel olarak bir araya gelmeyi red edebilir, ya da aynı mekanda yaşamak istemeyebilir. Ama en azından asgari düzeyde saygının olduğu bir atmosfer kurulabilir. Bu da bir şekilde bir arada yaşamaktır. Başlangıçtaki beklenti hemen kaynaşma olmamalı diye düşünüyorum. Bu noktada bağlam ve tarihsel ve politik koşullar çok önemli
Çalıştığınız alanda/şehirde hangi kültür ve kimlik gruplarından söz edebiliriz?
Kürtler, Türkler, Süryaniler, azınlık grupları, LGBTİler, kadınlar, Aleviler… İncelediğimiz Kolombiya, Kosova, Sırbistan gibi ülke deneyimlerinde de hem bizzat çatışmanın yaşandığı grupları inceledik hem de çatışmadan dolaylı olarak etkilenmiş toplumsal kesimleri.
Çalıştığınız alanda ve şehirde, kültür ve kimlik üzerine çalışan sivil toplum kuruluşları neler?
Kara Kutu, Hrant Dink, Demir Leblebi (Ankara), Hafıza Merkezi, Barış Vakfı…
Kimliklere özgü çatışma ve ayrımcılık alanları neler? Bu alanları kategorize etmeniz mümkün olur mu? (Politika bazlı, söyleme dair vs.)
Türkiye bağlamında söyleyebileceğim, kültürel haklar, kolektif haklar üzerinden bir çatışmadan bahsedebiliriz. Ayrımcılık da temel olarak oralardan çıkıyor, anadili söyleyebiliriz örneğin. Mültecilerin yoğun olarak ayrımcılık yaşadığı bir dönemdeyiz örneğin. Hem kolektif hem de bireysel düzeyde ayrımcılığın varlığı söz konusu. Her iki düzlem de önemli. Haklara erişimde eşitsizlik; tazminat hakkı, hakikat hakkı vb haklardan bahsedebiliriz barış alanında.
Kimlik ve kültür gruplarının maruz kaldıkları ayrımcılıklarla ilgili, dönüştürebilir, hızlı adım atılabilir, iş birliğine açık alanlar var mı? Çözüm önerileriniz neler olurdu?
Türkiye’de milliyetçiliğin ve militarizmin en yoğun olarak üretildiği alan Kürt Sorunu ve Suriye’yle ilişkili olarak mülteciler. Bunun en temel nedeni ise devlet şiddeti. Ancak bu tür yapısal bir soruna dayalı ayrımcılıkla mücadele etmek için halen önemli avantajların olduğunu düşünüyorum. Özellikle Kürtlerin sivil toplum alanındaki birikimi; insan hakları mücadele tarihinin önemli bir alan sağladığı söylenebilir. Tabanda mağdurların ve aktivistlerin yürüttüğü barış ve adalet mücadeleleri ayrımcılıkla ilgili dönüşümde büyük bir etken olarak yer almakta. Genel anlamda ise sivil toplumda halen barış ve bir arada yaşamak için yürütülen önemli çalışmalar var. Bu çalışmaların sürdürülmesi de çözüm önerilerin ortama çıkması için rol oynayabilir.
Sivil toplum kuruluşlarının atılacak adımlardaki misyonları ne olur?
Farklı hikayeleri ortaya çıkarabilmek belki Türkiye alanında önemli olabilir. Kürtlerin sesini duyuyoruz evet ama aynı kurumları, aynı insanları duymaya başlayabiliyoruz – çatışmanın çok boyutlu olduğunu düşünürsek, bundan etkilenenlerin de çeşitli olduğunu öngörebiliriz. Ama biz bu hikayelerin hepsini duymuyoruz, ulaşamıyoruz. Bence bu önemli. Buradan belki bağların, temasların kurulmasının önü açılabilir. Çünkü Türkiye’de Türk, Kürt olma, Alevi olma üst siyaseten belirlenen kimlikler olduğu için toplumsal düzeyde nasıl işliyor çok bilmiyoruz ve belli kabullerle gidiyoruz. Kimliklerin dışardan kurulduğunu gözeterek tekrardan kimlik gruplarına bakmanın önemli olduğunu düşünüyorum.