Reyhan Gümüşkaya Söyleşi

Önyargı Bir arada Yaşamaya Engel, Reyhan Gümüşkaya’yla Söyleşi

Önyargı Bir arada Yaşamaya Engel, Reyhan Gümüşkaya’yla Söyleşi

Kurumunuzun alandaki çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?

Büyükşehir Belediyesi Çocuk Gelişim Merkezi’nde çalışıyorum, Roman mahallesinde. Bu kapsamda kadın sağlığı eğitimi çalışmaları yaptık, el işi faaliyetleri yaptık, erken yaşta evlendirilen genç kadınlara yönelik farkındalık eğitimleri yaptık. Suriyelerle Dayanışma Derneği’yle kadın sağlığı seminerleri yaptık; 6 seminer, 6 hafta sürüyor. Kürt, Suriyeli ve İranlı kadınlara (Foça Barış Kadınları desteğiyle) Foça’da da sağlık seminerleri yaptık. Beden, üreme sağlığı, cinselliğe bakış, toplumsal cinsiyet odaklı çalışmalar yaptık. Türkiyeli kadınlarla da çok çalışmalarım oldu.

“Çokkültürlülük” kavramı sizin için ne ifade ediyor?

İnsanın içinde doğduğu toplumun kültürü var; kendi geleneğinin, toplumunun, geçmişinin kültürü var. Örneğin ben Boşnağım, ama kültürümüzün birçok öğesini kaybetmişiz. Dolayısıyla ben o kültüre sahip değilim, Türkiye buna çok açık değil. Örneğin Romanlarla çalıştığım için çok yerde alay konusu oldum. Çokkültürlülük kültürlerin bir arada yaşamasıdır aslında. Birbirini anlayarak, birbirinin yerine kendini koyarak birlikte çalışmaktı bizim çalışmalarımızda da amaç. Hoşgörü kavramından da çok hoşlanmıyorum. Çalıştığım gruplarda da farklı kültürlerin çatıştığını, birbirini ayrıştırdığını gördüm. Romanlar Suriyelileri ayrıştırmaya başladı örneğin.

“Bir arada yaşam” sizin için ne ifade ediyor?

Herkesin hassasiyetlerine dikkat ederek, önemseyerek, bencilce davranmadan yaşamaya çalışmak. Yok saymadan birbirini, kültürünü; entegrasyonel bakmadan. Entegrasyon kelimesini kullanmıyoruz, ona da karşıyız aslına bakarsınız. Entegre etmeden, yok etmeden, asimile etmeden; birlikte ortak paydalarda buluşmak. Birbirimizin kültüründen beslenmek, öğrenmek. Örneğin çalıştığım Suriyeli kadınlar bana “Neden bu kadar bakımlısın, neden daha fazla çocuk yapmadın?” diye soruyor. Nedenlerini onlara anlatıyorum, onlar nedenlerini bana anlatıyorlar. Moda kıyafetler giymiş, genç bir kadın için “Aaa Kürt mü diye?” şaşırıyorlar örneğin. Ben belediyenin sığınma evinde çalıştım, gelen kadınlar için güvenlikler “Nerden geldi bu kadınlar?” derdi. İzmir’in köylerinden geldiklerine inanmazlardı, sanki öyle esmer tenli kadınların doğudan geldiğini düşünürlerdi. Kadınlar da birbirlerini ayrıştırıyor, Suriyeliler de birbirlerini ayrıştırıyor. Halepliler ve İdlibliler bile birbirlerini ayrıştırıyorlar, Halepliler daha “havalı” mesela. Birbirlerinin yemeklerini beğenmiyorlar. Ben de diyorum ki yemekleriniz aynı… “Biz daha iyi okuduk, bizim ailemiz daha görgülü.” diyorlar. Kemalist gruplar da başörtülü kadınları dışlıyor, tanıdıklarında ise dışlanacak/eleştirilecek bir şey olmadığını görüyorlar.

Farklı kimliklerin bir arada yaşamasının önündeki engeller neler? Nasıl temel sorunlar var? Bu engelleri kategorize etmeniz mümkün olur mu? (Politika bazlı, söyleme dair vs.)

Önyargı. Birbirlerini tanımıyorlar; medyadan, çevreden duydukları bilgilerle birbirlerini yargılıyorlar. Toplum olarak kendimizle barışık değiliz, vatandaşlık yurttaşlık bilincimiz yok. Nasıl benim gruplarımda Kemalist kadınlarla muhafazakâr kadınlar bir arada bulundu; Kürt, Suriyeli, Roman kadınlar birlikte çalıştılar… Tanıdılar birbirlerini, ortak noktalarda buluştular, karşılarındaki kişinin de bir insan olduğunu anladılar. Ana akım medyada kardeşlik, eşitlik üzerine bir söylem olsa, okullarda ayrımcılık/önyargı olmasa böyle olur mu durum? Olmaz. Alevilik, Sünnilik meselesinde de bu böyle. Bazı çalıştığım Suriyeli kadınlar örneğin “Pakistanlılar yağ kokuyor” dediklerinde çok üzülmüştüm.

Çalıştığınız alanda/şehirde hangi kültür ve kimlik gruplarından söz edebiliriz?

Romanlar (örgütlüler ama faaliyetleri az, erkekler daha aktif), Kürtler, Yezidiler, Afganlılar, İranlılar, Suriyeliler (örgütlüler, bize ulaşabiliyorlar biz onlara ulaşabiliyoruz), Türkiyeliler.

Çalıştığınız alanda ve şehirde, kültür ve kimlik üzerine çalışan sivil toplum kuruluşları neler?

Halkların Köprüsü Derneği, Mülteci-Der, ASAM, Roman Kadınlar Dayanışma Derneği, Roman Gençlik ve Dayanışma Derneği, Çağdaş Romanlar Derneği, Konak Mülteci Derneği…

Kimliklere özgü çatışma ve ayrımcılık alanları neler? Bu alanları kategorize etmeniz mümkün olur mu? (Politika bazlı, söyleme dair vs.)

İstihdam, okullar, kadın platformları, örgütlenme, hizmetlere erişimde birbirlerinden farklı davranıldıklarını düşünüyorlar. Romanlar, roman olmayanlar daha çok hizmet alıyor devletten diyor. Bizim çocuklarımız okullarda dövülüyor, mahallemizde park yok vs. diyor. Suriyelilerin de benzer şikayetleri var. Ama ben objektif olarak baktığımda hepsinin sağlıkta imkanları olduğunu söyleyebilirim.

Kimlik ve kültür gruplarının maruz kaldıkları ayrımcılıklarla ilgili, dönüştürebilir, hızlı adım atılabilir, iş birliğine açık alanlar var mı? Çözüm önerileriniz neler olurdu?

Çok şey yapılabilir. Kadınların meslek edinmelerine dair projeler yapılabilir, mülteci kadınlar için diyorum bunu. Çok iş odaklılar, ihtiyaçları var. Türkçe eğitimi verilebilir, bence bu asimilasyon değil. Yaşadığı yerde kendini ifade edebilmek için öğrenebilirler. Türkiyeli ve mülteci grupların daha çok bir araya getirilmesi gerekli, güçlendirme çalışmaları yapmalıyız. Farkındalık, kaynaştırma çalışmaları yapmalıyız.